“YA TAHT OLA YA DA BAHT”

saadi

Hakikatle, efsane arasına sıkışmış bir isim olan Hâtem-i Tâyi çıkacağı uzun yolculuğun başında sanki sonunu bilircesine başlıktaki cümleyi söylüyor: Ya taht olaydı ya baht!.. Hâtem, yolculuğunu :”Hoş! Şimdi, bu da alnımıza yazılmış demek ki… Bu seyahati tamamlarsak nicelerinin derdine derman olup arzularını defetmeye sebep olmuş oluruz. Böyle olduktan sonra ben dahi bu yolda çalışırım. Ya taht ola ya da baht!” cümleleri ile tanımlıyor…

Cahiliye döneminin cömertliği ile ün salmış şairi, Tay kabilesinin reisi Hâtem-i Tâyî, kimi zaman devlet adamı, kimi zaman edip, kimi zaman halkiyatçı, kimi zaman da yaşayan ve yaşatılan muhayyel bir halk kahramanı olarak karşımıza çıkar.

Hâzâ Dâsitân-ı Hâtem Tâyî isimli eser de Basra padişahı Hâtem-i Tâyî’nin hikaye içinde hikaye hikmet içinde hikmet barındıran yolculuğunu anlatıyor. Osmanlıca’dan yazı-çeviri olarak Türkçe’ye Recep Seyhan’ın kazandırdığı eser Bilge Kültür Sanat yayıncılık tarafından Hâtem Tâyi Hikâyeleri (Ekim 2016, 173 s.) ismiyle yayımlandı.

0000000721567-1

Her ne kadar İslam öncesi cahiliye dönemden bir şair olarak nam salsa da Hâtem Tâyî cömertlik, hoşgörü, tevazu, sadakat, iffet, vefakârlık gibi erdemlerde hassasiyet gösteren bir kişi olarak karşımıza çıkıyor. Cahiliyenin çirkinliklerine bulaşmadığı ise yine çevirenin önsözünde zikredilmektedir. Bunlardan dikkat çekici olanı eserin girişinde Hâtem’in kızı Seffâne ile ilgili nakledilen bahistir. Şu satırlar nakledilir: “Hz. Ali kumandasında Tay kabilesi üzerine gönderilen bir seriyye tarafından esir alınarak Medine’ye getirildiğinde (Seffâne) Resûl-i Ekrem’e “Hâtem et-Tâyî’nin kızı” olduğunu söyleyip onun hatırı için serbest bırakılmasını istirham etmiş. Hz. Peygamber de ondan babasının vasıflarını saymasını istemiş. Seffâne’nin bunları anlatması üzerine “senin baban İslâm’ın telkin ettiği faziletlerle süslü bir adamdı” diyerek onun serbest bırakılmasını emir vermiştir.” (s.8) Hâtem’in anlatılan vasıfları nedeniyle de cahiliye dönemindeki pek çok simadan ayrılacağı muhakkaktır.

Halkiyat metinleri içinde yer alan destanlar, menakıbnâmeler gibi metinlerde de sıkça gördüğümüz iç içe geçmiş, birbirini tamamlayan hikâyelerden oluşan Hâtem Tâyi Hikâyeleri 1256/1840 tarihli matbu bir nüsha esas alınarak hazırlanmış. Yer yer taşbaskı nüshalar ile de karşılaştırma yapılarak eser hazırlanmış.

Hikaye cömertliği ile ün salmış Hâtem’in yine en şöhret bulduğu alana dönük olarak cömertliği üzerinden hikayeleştirilerek başlıyor. Hikâyenin kahramanı olan Hâtem Tâyi Basra’nın Padişahıdır. Öyle ki ülkesinde huzur, sevinç, neşe hâkimdir. Öylesine cömert bir padişahtır ki Hz. Âdem’den onun zamanına kadar hiçbir kimse cömertliği ile meşhur olmuş değildir. Öyle ki vesika ile gelen herkese 1000 altından az ihsan etmezdi. Her geleni ihsana boğan, cömertliği ülke sınırlarını aşmış Hâtem’e Rum, Arap, Acem diyarlarından sayısız insan gelir, vesika ile çıkar 1000 altın alır giderler. Bu durumu kullanan istismar edenler yok mu? Elbette var. Bunlardan birisi de Cüneydü’l-Cünad’dır. O vesikalarda yaptığı tahrifat ile sürekli sarayı aşındırmış. Ta ki 40.000 altından sonra işin aslı ortaya çıkana kadar. Bu yapılan sahtekarlığa karşı itirafçı olan Cüneyd yine de Hâtem Tâyî’nin affına ve cömertliğine mazhar olmaya devam etmiştir. Padişah Hâtem Tâyi tahtına gururla kurulup “cihan sarayında benden cömert birisi var mı” dediğinde sağ yanındaki vezir sizden on kat daha cömert birisi var der. Hâtem böyle bir cevaba tahammül gösterecek değildir ama kibrin üstüne bina edilmiş bir cömertlik onu rahatsız etmiştir. İşte yolculuk için ilk işaret edilen adres Rey şehridir. Burada bir kız Padişah sadece “şey’en lillah” diyenlere 1000 altın vermektedir. Ne kadar söylense bu kelime altın sayısı misli ile artmaktadır. Vezirler padişahın öfkesine rağmen onun ihsanının ancak tezkire ile olduğunu ifade etmekten çekinmezler.

Yolculuk İbrahim Edhem vâri tac ü tahtı bir süreliğine de olsa terk etme ile başlıyor. Hz. Ali Menkıbeleri, Hz. İsa ile Natur Hikayesi hep olay örgüsü içerisinde yer alıyor. İlk yolculuk Rey şehrine Banû Sultan’a doğru yapılıyor. İkinci yolculuk Kandelüsya şehrine, üçüncü yolculuk Taberistan’da Âmâ Arap ile buluşma, Dördüncü yolculuk da Babil’e, Çamaşırcı ile buluşmaya, beşinci yolculukta Bedehşan’a yapılıyor ve Eskici ile buluşuluyor. Altıncı yolculuk Horasan’a orada Şeyhle buluşuyor.