Bizlere karşılıksız, ve cömertçe tayin edilen sınırlı, ömrümüzde hep iki şeyin özlemini çekeriz: Rahat ve Huzur. Bütün bir ömür bu iki sihirli kelimenin arkasından koşup dururuz. Hep “şöyle rahat ve huzurlu bir yuvam olsun” dilekleriyle hayata başlarız, ama o rahat ve huzur bir türlü ele geçmez ve sık sık da şu nidayı duyarız çevremizden “rahatım ve huzurum kalmadı” Tam “bulduk” dediğimizde bir anda karşımıza devasa dertler çıkabilir. Öyle ki insan kendisinin zannettiği emanetleri bile ancak elinden kaçırdığı zaman kendisinin olmadığının farkına varıyor. Nahşebi’nin şu sözü bu durumu ne güzel özetliyor: “Ey insanlar! Şu üç şeyi çok seversiniz, fakat sizin değildir: Bedeninizi seversiniz, o toprağındır. Ruhunuzu seversiniz, o Allah’ındır. Malı seversiniz, o varislerindir. Ve hep şu iki şeyin peşinde koşarsınız: Halbuki onlar asla elinize geçmez: Rahat ve Huzur.”[1] Bir düşünelim, o çok sevdiğimiz ama bizim olmayan şeylerin ne kadar farkındayız?
Rahatın ve huzurun iksirini bize gösteren bu güne kadar pek çok kitap yazılmış, pek çok sözler söylenmiş. Dini-tasavvufi metinlerde, felsefi-edebi metinlerde pek çok şeyler zikredilmiş. Biz aslında bu işin anahtarının nerede olduğunu okuduğumuz eserlerde gayet açık şekilde görebiliyoruz. Yapmamız gereken, her şeyden evvel bulunduğumuz hâli gözden geçirmemiz, aramaya koyulmamız ve tabi ki yola koyulmamızdır.
Dünya’da rahatın belki temel koşulu sağlıklı olabilmekten geçiyor. Öyle ki Efendimiz (s.a.v.) ‘de insanların kıymetini bilmedikleri iki değerden biri olarak sağlığı zikrediyor. Bu gün sloganlaşan tabirle ‘her işin başı ‘sağlık’. Sağlığın olmadığı yerde rahat yok, huzur yok ve tabii ki şikayet var, üzüntü var. Peki huzurun kaynağı nerede? Elbetteki ibadette ve kullukta. Buna biz gönül huzuru da diyoruz. Gönül huzurlu olursa dışarıya da o yansır. Gönlün huzurlu olmasının anahtarı da, gönlün sahibine Kul olmaktan geçiyor. Her daim şükür, her daim teşekkür.. Yine bir gönül adamı ne güzel söylemiş: “İsteyin size verilecektir, arayın bulacaksınız, kapıyı çalın size açılacaktır.”[2] Her şey rahatı ve huzuru ararken eldekilerin değerini bilmekten ve rahatın, huzurun sahibini unutmamaktan ve isteyeceğimizi ondan istemekten geçiyor.
Yaşadığımız dünyada güzel değerleri ne kadar tüketiyoruz hiç düşündük mü? Ve modern dünya insanı rahatı ve huzuru aramakta/ bulabilmekte ve bulmakta o kadar mahir değil. Modern çağın insanı ne yazık ki rahatı ve huzuru maddi istek ve arzularına hasrederek bulmaya çalışıyor. Para, cinsellik, şöhret, tüketim çılgınlığı, sonu gelmeyen emellerimiz, bu yol da maalesef rahat ve huzurdan çok, derdimizi ve ızdırabımızı artırıyor. Maddi değerlere olan bu sonu gelmez doyumsuzluğumuz, ne yazık ki manevi açlığımızı büyütüyor. Ve “bir tatlı huzur” almaya geldiğimiz ömür, “bir acı zehir” e dönen huzur evlerinde nihayet buluyor.
Hayat bazen bu değerleri yakalamak için çok kısa, belki de rüyasını göremeyecek kadar kısa. Hayatın hengamesi, koşturmacası belki rahatın ve huzurun ne olduğunu düşünmeye bile fırsat vermiyor. Ama bizim bir an önce ve vakit geç olmadan ‘bir nefeslik’ de olsa durup, kendimizi düşünmemiz, kendimize dönmemiz ve kendimize somamız gerekiyor. Sahi sizce Rahat ve Huzur nerede?
[1] İnsan ve Huzur, haz. M Cihanoğlu, Üsküdar yay. İst 2002
[2] Tarihe adanmış sözler, Necmettin Şahinler, Beyan yay. 2001