NE İÇİNDEYİM ZAMANIN

ne-icindeyim-zamanin.jpg

Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare geniş bir anın
Parçalanmış akışında,
Bir garip rüya rengiyle
Uyumuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.

Başım sukutu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradıma ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;

Koku bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim
     

Ahmet Hamdi TANPINAR
 

İKİ DÜNYA ARASINDA SAKLI DUA KELİMELERİ

                                                   hirka.JPG 

“Günlük hayatta sık kullandığımız inşallah, maşallah, sübhanallah, biiznillah gibi kelimeler iki dünya arasında nasıl yankı buluyor acaba hiç düşündük mü?”                 

 

Günlük hayatımızda dilimizden düşmeyen, farkında olarak veya olmayarak dua ettiğimiz kelimeler vardır. Öyle ki yerlerine bir şey koymak mümkün değildir bu kelimelerin. Bir mü’minin dünyasında çok büyük anlamlar ifade eden bu kelimeler acaba inancı olmayan insanların hayatında ne ile doldurulur hiç düşündük mü? Bir yakınımız amansız bir hastalığa yakalanmıştır. Hep bir ağızdan dua dileklerinde bulunulur. Niyazımız, yakarışımız kimedir? Elbetteki Allah’a… Yalnız O’na sığınır ve yalnız O’ndan yardım dileriz. -eş-Şafi isminin adıyla- “Allah, şifalar versin” deriz ve en güzel makamdan yardım dileyerek oradan ayrılırız. Peki bu durum bir inançsızın hayatında nasıl tecelli eder. Kimden yardım diler, kime niyazda bulunur tıbbın, tedavinin tükendiği yerde… Amansız ve çaresiz yatan hastaya ve yakınlarına acıyan gözlerle bakmaktan öte bir şey yapamaz. Çünkü ölüm onun için bir sondur. Dünyası bir gaye üzerine kurulmadığı gibi ölümünün de bir manası olamaz. O yüzden “çok üzgünüz, elden bir şey gelmez” demekle yetinilir. Elden gelenin avuçları semaya açıp yakarmak ve yalvarmak olduğunu keşke bilebilselerdi.

 

Dua, dua eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
                                               Necip Fazıl

 

Mü’minin hayatının merkezinde olan belki de en önemli kelime İnşallah’tır. Allah izin verirse, Allah nasip ederse, O müsaade ederse, yolumuzu açarsa, önümüzü aydınlatırsa, ayaklarımıza güç kuvvet verirse v.s. Mutlu bir başlangıçta, bir yolculukta, sevinçli bir haberde, üzüntüleri dindiren teselli cümlelerinin ve daha pek çok olmuş, olacak şeylerin öncesinde ve sonrasında inşallah deriz. Yeni bir işe girmişizdir. “İnşallah hakkınızda hayırlısı olur” deriz. Yola çıkarken, “inşallah sağ salim gidip dönersiniz” denir. Yeni bir atama olduğunda “hayırlı hizmetler edersiniz inşallah” denir v.s. Kelam-ı İlahi ile de sabittir ki “İnşallah”sız işe başlamak, yola çıkmak Yaradan’ın kudret, kuvvet ve azametini yok saymak manasına gelir ki bu durum mü’minlerinin her daim görüp gözeten, gizli aşikar her şeyi bilen Rablerine karşı yapacakları en büyük hatalardan biri olacaktır. İnanmayan bir insanın dünyasında, yani inşallah’ın olmadığı bir dünyada durumlar nasıldır peki? Çocuğunu sınava hazırlamada motive edici “inşallah kazanacaksın” yerine mesela ne konulabilir? “Başaracaksın, sana güveniyorum, bu sınavı kazanmalısın” v.s. Çocuk çalışacak ve kazacak ama onu ruh dinginliğine ulaştıracak, içini ferahlatacak, manevi boşluğunu dolduracak yüce bir makama ihtiyacı var. Şöyle bir temenni ne kadar yerinde olurdu: “Oğlum sen çalış gayret et, inşallah güzel sonuçlar alırsın.” Başarının tek başına çalışmaya bağlı olmadığı ve Allah’ın izni ve inayeti olmadan bütün duygu ve düşüncelerin havada kalacağı idrak edilmeli. Yeni bir işe başlanıldığında bir inançsızın düşünce dünyasında nasıl bir tebrik görürüz? “Tebrik ederim, çok sevindim, hayırlı olsun.” Ama bu başarı kimin izni ile oldu, bir işi hayırlı kılan kimdir ve nedir? Ne kadar yeri dolmaz ve şumüllü bir kelimedir “İnşallah”. Çok sık olmasa da bi-iznillah kelimesini de kullanılırız, Allah’ın izni ile anlamına gelir ki yine yeri doldurulamayacak bir kelimedir.

Hiçbir zararlı tesire mahal vermeyecek, her türlü gözle görünür/görünmez zararda bizleri koruyacak bir kelime de maşallah’tır. Allah’ın istediği olur anlamına gelir ki bu şimdi ki tabir-i diğerle tam bir nazarlıktır. Sahte kalkanların yerine, gerçek bir koruyucu kalkandır. Bir doğum haberi aldığımızda, hemen ziyaret koşulur ve dünyaya gelen bebeğe ilk cümle maşallah’tır. Allah bağışlasındır. Çünkü Efendimiz (s.a.v.) in de ilk tavsiyesi budur. Her ne olursa olsun mü’min olarak Maşallah’ı cümlelerimizin en başına ekleriz. Peki inanmayan insanların dünyasında bu duruma nasıl tepki verilir? Kutlarım, tebrikler, duyunca çok sevindik, ne tatlı bir bebek v.s. gibi bir türlü yerli yerine oturmayan cümleler. Bu dünyanın içerisinde bebeği yapan ve yaratan –haşa- anne babanın kendisidir. Ve tebrike takdire en layık olanlar da onlardır. Hatta denir ki çocuk yapmıyor musunuz/yapacak mısınız? Çocuk bir fabrika imalatı değildir ki! Onu rahimlere yerleştiren yüce bir kudret/yaratıcı var.İnsan bu noktada sadece bir aracı ve isteyendir. Çocuk büyür, sünnet çağına gelir. Başına Maşallah’lı bir şapka takılır. Hep mü’min hanımların ninnileri maşallah ve inşallah’la süslenir. Ama öte tarafta inşallah ve maşallah’ın manasını dahi bilmeyen bir ailede hangi cümleler yankılanır. “Bin maşallah benim yavruma” diyen ebeveynler bir yanda, “afferin benim evladıma” diyen aileler diğer tarafta.

Elbetteki dilimizde vird edindiğimiz sözler bundan ibaret değil. Bundan çok daha fazlası zikredilebilir. Mesele önce farkında olmadan söylediğimiz kelimelerin farkına varabilmektir. Öteki’nin ise nelerden mahrum olduğunu anlamaya çalışmasıdır. Dil, duyguların, düşüncelerin tercümanıdır. Nasıl yaşarsanız, duyar ve düşünürseniz, dilinize de o akseder. Modernleşme virüsünü kapan ve derin(!) korkuların esiri olan, kahir ekseriyeti Müslüman olan toplumumuzda artık yerlerini argo ve uydurukça kelimelerin aldığı acı bir gerçektir. Üzerinde yaşadığı toprakların düşünme melekelerini yitirmiş bir toplumdan da doğru, şumüllü ve anlamlı cümleler kurması beklenemez.

Kelimelerin ruhunu kazanması bizim onu doğru şekilde kullanmamıza bağlıdır. Bir inançsızın hayatında büyük bir eksiklik olan bu önemli kelimeler, bizlerin hayatlarını süslüyor. Bunun kıymetini bilelim, elimizdekini heba etmeyelim.

ezelden âşinânım

                   kopya-kapak.JPG       

            

                 Ezelden âşinânım ben, ezelden hem zebânımsın                   

                 Beraber ahde bağlandık ne olsan yar-i canımsın                  

                Ne olsan zerrenim, kalbimde hâlâ çarpar esrârın                   

           Gel ey cânan, gel ey cân, kalmasın ferdaya dîdârın                                                      

                                                                                               Mehmet Âkif ERSOY